Cuma, Aralık 30

KARADUTUN SAKLADIĞI SIR

BİR BABİL HİKAYESİ ...
OVİDİUS'DAN BİR ÖLÜMSÜZ AŞK

Bir zamanlar Babil'de birbirlerine aşık iki genç varmış. Kızın adı Thisbe, delikanlınınki ise Pyramus imiş. Yanyana evlerde otururlarmış. Birlikte büyümüşler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlermiş. Fakat aileleri, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünüp, görüşmelerini istemezmiş. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlarmış. İki evin arasında gizli bir çatlak varmış, aileleri bunu bilmezlermiş, onlar da geceleri burada buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur, aşklarını dile getirirlermiş. Bir gece, ormanda, Babil kraliçesi Semiramis'in eşi, Babil kralının anıt mezarındaki ağacın altında buluşmaya ve birlikte kaçmaya karar vermişler. Thisbe ağaca Pyramus dan önce varmış. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya gelmiş ve korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başlamış. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüş. O sırada Pyramus gelmiş ve gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Thisbe'nin eşarbını parçalıyormuş. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Thisbe'yi öldürüp yediğiymiş.
 
Thisbe'siz yaşamayı düşünemeyen Pyramus'un o anda aklından geçen tek şey, aşkı uğruna canına kıymakmış. Belinden kılıcını çıkarıp göğsüne saplamış ve kanlar içinde cansız bedeni yere düşmüş. Thisbe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar verdiğinde ve ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşmiş. Pyramus'un cansız vücudu yerdeymiş ve elinde Thisbe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyormuş. O zamana kadar beyaz olan dut ağacının meyvaları, Pyramus'un kanıyla kırmızıya boyanmış. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiç bir şeyi anlayamamış. Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce olanları anlamış. Biraz önce mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmiş. Ve onun öldüğünü düşünen sevgilisi Pyramus'un aşkı uğruna canına kıydığını anlamış. Thisbe bir an bile düşünmeden sevgilisinin kılıcını alıp göğsüne götürmüş. Onların aşkı ölesiye bir aşkmış, ölüm bile onları ayıramazmış. Eğer Pyramus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabileceğini düşünüp kılıcı göğsüne saplamış. Birden vücudu Pyramus'un bedeninin üstüne yığılmış. Fakat Thisbe ölmeden önce tanrılardan bir dilekte bulunmuş, ''bundan böyle, dut ağacının meyvalarının kırmızı olup bu ölümsüz aşkı unutturmamalarını''.
O andan sonra, tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzlestirmek için, bu iki çılgın aşığın gölgesinde öldükleri ağacı onların ölümsüz aşkına adamışlar. Pyramus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Thisbe'nin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına vermişler. O günden beri karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Pyramus'un kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Thisbe'nin gözyaşları) temizlermiş.

Bilir misiniz karadut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin hemen gittiğini göreceksiniz.


Çarşamba, Aralık 28

HAYAT


Hayat, Seni kaç kişinin aradığı, Kiminle çıktığın ya da evli olduğun değildir. 
Kimlerin seni sevdiği, Hangi sporu yaptığın da değildir. 
Hayat, Ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir. 
Nerede yaşadığın veya işin de değildir. 
Girmeyi başardığın okullar da değildir.
Hayat, Notlar, para, üniforma, beyaz önlükler, gelinlikler ve giysiler hiç değildir. 
Hayat; Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Zor gününde kimin yanında olduğundur. 
Kendin için neler hissettiğindir. 
Güven, mutluluk, şefkattir.
Ailene, arkadaşlarına ihtiyaç anını hissedip destek olmak ve 
Nefretin yerine sevgiyi koymaktır. 
Yaşım büyük, sıra onda, ben zamanında çok yaptım egoları değildir.
Hayat; Kıskançlığı yenmek, Önemsemeyi öğrenmek ve Güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi, Başkalarının hayatını karşılıksız olumlu yönde etkilemektir.
Hayat, her şeye rağmen sevmek sevilmektir...


Salı, Aralık 20

Zeytinin Teri


Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir'in Savaştepe ilçesinde. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. 
Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe'ye kadar gidebilmiştik.
Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı. Günlerden
pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak
birilerini aradık, bulamadık. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde
söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık;Hüseyin amcayla.
Elinde küçük bir alet çantası vardı. Yardımcı olmak istediğini
söyledi.
Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere
dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi. "motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden" söz etti. Bir süre daha bakındı.
Sonra"buldum galiba" diye haykırdı.

"Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor
demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur. O
takdirde döşemelerin ıslak olmalı" dedi. Gerçekten de onca uzmanın
çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü.

Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin amca.
Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını
gösterdi;

- Doktor musun?

- Evet.

- Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan
ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum. Hem de
çayımızı içer soluklanırsınız.
Hep beraber, Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bir evdi.

Hanımının şikayetlerini dinleyip, muayene ettim. Çoğu yaşlılığa ve
menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım.

Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi.

Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş durmuyor odaları karıştırıyordu. Bir şey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde evin bir odasının
duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım daha da
artmıştı.

Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli

ilkokul öğretmeni olduğunu 39 yıl devlet hizmetinde Ege'nin köyleri nde çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe'ye yerleştiğini anlattı.
Çocuklarının okuyup büyük şehre gittiğini burada hanımıyla baş başa
yaşadığından dem vurdu.

- Neden buraya yerleştin?

- Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz,
unutuldu gitti. Ben Savaştepe köy enstitüsünün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel maarif vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben hayatı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk
verdiğini.
Ayrılamadım buralardan.
- Peki bu tamircilik işi nereden çıktı?
- Dedim ya, bilmezsiniz sizler, köy enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu? O zamanın okulları sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğret tiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara.
- Yani elinizden çok iş geliyor.
- Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı,aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya...Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan
kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan
söz etti.
- Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışsız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile
ısınmışız.
Giderek ona benzemişiz.
- Nasıl yani?
- İnsan da doğanın meyvesi değil mi?

Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup;
- Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan.
Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.

"Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi" diye
soracak oldum. Hanımına baktı gülüştüler.

- Hurma zeytini bilir misin?
- Bilmem. Hiç duymadım.
- Egenin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı
sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır.
Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır
anlayacağın.

- Eeee.

- Köy enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi
insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer
insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda
olgunlaştırıyorlardı, insanı. Hayata hazırlıyorlardı .
Sustuğumu görünce. Hanımından boşalan bardakları doldurmasını rica etti.
"işte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini
hatırlatmak için buradayım, doktorcum, unutulsun istemiyorum" dedi.
Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti. Vedalaştık.
Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar.
Dr. Mehmet Uhri
>
> Not: Bu yazı, emekli öğretmen Hüseyin Kocakülah ve köy enstitülerine emek
> verenlerin anısına ithaf olunmuştur.

Çarşamba, Aralık 14

ANGUT KUŞU

ANGUT KADAR OLAMAYANLAR..

"Angut adamın biri" derler sevmediklerine..
Ya da "Angut gibi bakma" derler, aptal demek istediklerine..
Angut sözü hakarettir bu toplumda..
Aşağılamak için kullanılır..
"Vay angut vay."
"Angut'a bak."
Bir bakıma salak demektir..

*. *. *
Oysa Angut dünyanın en sevgi dolu canlısı..
Bir kuş cinsi..
Ördekgillerden..
Tek eşli..
Eşine çok sadık..
Erkek olsun, dişi olsun Angut Kuşu eşine ihanet etmez..
Eşi ölürse üzüntüye boğulur..
Saatlerce, hatta günlerce gözlerini ölen eşinden ayırmaz..
Yanına yırtıcılar, avcılar gelse bile kıpırdamaz..
Gözlerini kırpmaz, başka yere çevirmez..
Angut Kuşu aşkın ve sevginin kanatlarıdır.
*. *. *
İnsanoğlu gerçekten bir garip değil mi?..
Angut gibi sevgi dolu bir kuşun ismini aşağılamak için neden kullanır?..
Tıpkı yağmuru seviyorum deyip, şemşiye açmak gibi..
Ya da güneşi seviyorum deyip, gölgeye kaçmak gibi..
Sevgiden kaçmayın..
Çünkü, sevginin olmadığı topraklarda kin ve nefret yeşerir..
İnanmayan gazetelere, televizyon ekranlarına baksın..
Zorbaların gözlerinde kini ve nefreti görebilirler..

Sevgisiz kalmayın

Salı, Aralık 13

BİR PATLAMANIN ANLATILMAYAN ANATOMİSİ


Patlayıcı madde infilakında sadece insanlar ölmez, kollar bacaklar kopar, gözler kör olur. İşitme kayıpları, süregen ve geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur. 1 tnt gücündeki patlamada bile 350- 400 metre kare çevredeki bütün kuşlar ciğerleri patlayarak ölür. Aynı etki patlamaya 100 -200 metre yakındaki sokak kedi ve köpeklerinede olur. Etrafta kırılan camını bile değiştirecek parası olmadığı için kaç gece soğukta yatacak evler olur.
Patlamanın ilk blast etkisi ses hızındadır. Patlamaya yakınlık oranınca ilk önce akciğer, dalak, bağırsak, östeki borusu gibi içinde basınç olan organlar patlar. Sonra yaklaşık 3000 derece alevi ile sizi kavurur, en son şarapnel -parça etkisiyle yaralar. Bütün bunlar saniyenin yarısında olur.
Terörizm amaçlı bir patlamadan sonra en çok ölen insan sayısından bahsedilir. Ancak asıl etkisi ölü sayısından çok arkada kalanlarda görülür. Patlama ile ölenlerin yakınlarındaki travmalar, patlamadan sağ yada yaralı çıkmış insanların o can pazarında parçalanmış insanları gördüğünde yaşadığı travmalar, hayat boyu ruhi ve bedensel sakat kalanlardan kimse bahsetmez... Hele o kadar insanın öldüğü bir bombalamada sokakta kaç kuş, kedi, köpek öldü kimse saymaz...
Ancak bir patlamanın kimsenin bahsetmediği gerçeğinde bunlarda vardır. Kolu kopmuş 15 yaşında bir kızdan kime ne..? Kaç kuş mu ölmüş..? Otopsi için patlamada parçalanmış çocukları morgda elimizde iğne iplikle birleştirirken ne hissederiz kimse bilmez... Televizyonda sadece ölü yaralı sayısı duyarsınız ki o da yalan dolandır...
EN ÇOK SİZE ANLATILMAYAN DETAYLARA BAKIN... ASIL BOMBA O DETAYLARDA SAKLI...
Dr. Joseph Erdem
Adli Tabip
Kriminal Psikiyatri & Klinik Psikoloji Uzmanı