tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Haziran 14

Leydi Godiva

Leydi Godiva’nın hikayesini biliyor muydunuz?

İngiltere tarihi hep ilgimi çekmiştir.
Özellikle Toudor dönemi, VIII. Henry, Boleyn'ler...
Ancak İngiltere 'nin tarihinde ilgimi çeken bir diğer karakter de Lady Godiva oldu.
İlginç bir kişilik.
Dönemimiz "First Lady"lerine örnek olsun..

11. Yüzyıl’da İngiltere’nin Coventry Şehri’nin lordu, Leofrei halkı ağır vergilere bağlamış, halk yoksulluk içinde yaşamaktadır. 
Lord Leofrei’nin eşi, güzelliğiyle ünlü Leydi Godiva, halkın bu durumuna çok üzüldüğünden, sürekli kocasına vergileri hafifletmesi için yalvarır.

Godiva’nın bu baskılarından bıkan lord en son kızıp Godiva’ya, çırılçıplak soyunup bir atın üzerinde bütün şehri dolaşması koşuluyla vergileri kaldıracağını söyler. 11. Yüzyıl İngilteresinde çırılçıplak dolaşmanın bir Leydi için nasıl imkansız bir şey olduğunu her kes tahmin edebilir sanırım. 

Zaten kocası da vergileri kaldırmasının o derece imkansız olduğunu vurgulamak için böyle bir şey söylemiştir.


Ertesi gün Godiva çırılçıplak soyunarak bir atın sırtında şehri dolaşmaya başlar. Durumdan haberdar olan halk Godiva’ya bakmaz, evlere kapanır, dükkanları kapatır, sokakta kalanlar Godiva geçerken eğilir. İşte değişik dönemlerde sanatın konusu olmuş Godiva budur. 

Tarihte “ekmek yoksa pasta yesinler” diyen Fransa Kraliçesi “Marie Antoinette”nin yanında Godiva gibi Leydiler de vardır.

------------------

“Amentü” şiirinde İsmet Özel Godiva’dan şu şekilde bahsediyor. 

AMENTÜ
Bense
Anlamış değilim böyle maceralardan
Ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
Yalnız
Çoşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
Nüfus cüzdanımda tuhaf
Ekmek damgası durur



Pazartesi, Mayıs 9

STANFORD ÜNİVERSİTESİ

Bu da size bir yastık altı hikayesi olsun. 
Ama bu sefer ki gerçek, yaşanmış bir hikaye... 

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip, utangaç bir tavırla rektörün bürosundan içeri girer girmez sekreter, masasından fırlayarak önlerini kesti. Öyle ya, bunlar gibi ne olduğu belirsiz taşralıların Harvard gibi bir üniversitede ne işleri olabilirdi?
Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı… Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla “Bekleriz” diye mırıldandı. Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi… Sekreter, sesini çıkarmadan masasına döndü. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı.  “Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok” diyerek, rektörü ikna etmeye çalıştı. Anlaşılan çare yoktu. 
Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo, içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.
Yaşlı kadın, hemen söze başladı. Harvard’da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.
Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi; “Hanımefendi, biz Harvard’da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner” dedi sert bir ses tonuyla.
“Hayır, hayır!” diyerek haykırdı yaşlı kadın. “Anıt değil… Belki Harvard’a bir bina yaptırabiliriz.” Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir bakış fırlatarak “Bina mı?” diye tekrarladı. “Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı.”
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: ” Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz o halde?”
Rektörün yüzü karmakarışıktı… Yaşlı adam, başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California’ya, Palo Alto’ya geldiler. Ve Harvard’ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyen yaşatacak üniversiteyi kurdular. 
Amerika’nın en önemli üniversitelerinden birini; STANFORD’u…