Çarşamba, Mart 9

Kinesis’le 250 egzersiz yapılabiliyor!


Kişiye özel egzersiz türü olan kinesis tüm dünyada oldukça popüler. Doğru duruş ve nefes teknikleriyle kişinin anatomik yapısına uygun bir şekilde yapılan kinesis ile duruş bozuklukları ve kilo sorunlarının ortadan kaldırılabildiği iddia ediliyor.
Son yıllarda özellikle Avrupa ve ABD’de obezite oranının artmasıyla birlikte vücudu forma sokan yeni spor ve egzersiz türleri de ortaya çıkmaya başladı. Spor bilimciler tarafından birçok spor branşı incelenerek ve insanların günlük hayatta yaptığı hareketler gözlenerek yaratılan bu egzersiz türleri spor yapmayı kolaylaştırıyor. Özellikle pilates’in son birkaç yıldır popüler hale gelmesi de bu tarz hareketli egzersiz türlerinin ortaya çıkmasında etkili oluyor. Son zamanlarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlayan bu egzersizlerden biri de kinesis...
Önce İtalyanların bulduğu daha sonra da Amerikalıların geliştirdiği egzersiz yöntemi ‘Kinesis’ kablo sistemiyle çalışıyor. Kinesis vücuda zorlanmadan esneklik ve dayanıklılık kazandırmaya yardımcı oluyor. Gün boyu ayakta duran ya da sürekli bilgisayar başında oturmak zorunda olanlardaki duruş bozukluklarının düzeltilmesinde de çok etkili. Duruş bozukluklarını düzeltmeye yardımcı, vücudun esneklik ve dayanıklılığını artıran kinesis, aslında pilatesle akraba sayılır. Ama ondan bir seviye daha zor! Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük ilgi gören kinesis, şu günlerde spor salonlarının en popüler dersi…

Nasıl çalışıyor?
‘Zihin ve beden egzersiz yöntemi’ olarak tanımlanan kinesis, tüm eklemlerin doğal açılarını kullanarak hareket etmesini sağlıyor. Hem egzersize yeni başlayanlar için hem de profesyonel sporculara önerilen bu egzersiz çeşidi, dört ayrı modülün birleşiminden oluşuyor. Duvara monte edilen ağırlık plakalarıyla hareket eden bu modül makara sistemiyle çalışıyor. Dört ayrı modül, alfa, beta, delta, gama olarak isimlendirilmiş ve bu açılara göre hareket sağlıyor.
Bu modülleri tasarlayan mühendisler, insan vücudunun değişik açılardan postürel analizlerini yaparak şekillendirmişler. Ağırlıkları azaltılıp artırılabilen modüller sayesinde, her kas grubu en geniş açılarda maksimum derecede çalışıyor.
Kinesis duvarı olarak isimlendirilen modüller, yan yana yerleştiriliyor ve egzersizler sırasıyla her bir duvarda ikişerli turlar halinde tekrarlanıyor. Dünyada yaklaşık 7 yıldır büyük ilgi gören bu egzersiz türünün aslında yoga ile akraba olduğu vurgulanıyor. Dört ayrı kinesis duvarında yaklaşık 250 farklı egzersiz yapılabiliyor. Ancak bu egzersizler her altı ayda bir Amerika’dan gelen eğitmenlerce yenileniyor. Çünkü bu modüller aslında insan vücuduna sonsuz sayıda açı sunuyor.
Dersler ise gruplar halinde ya da birebir veriliyor. Ancak tek bir eğitmen eşliğinde verilen grup dersine en fazla 3 kişi alınıyor. Bazı öğrenciler artık bu sistemi evlerine dahi kurduruyorlar. Kinesis bu merkezdeki en çok ilgi gören sporlardan biri. Bu modüllerin evler için uygun boyutta imal edilen çeşitleri evlerde de egzersiz yapma olanağı sunuyor.
HAREKET BİLİMİNE UYGUN
Eski Yunancada hareket anlamına gelen kinesis, hareketli biçimde yapılan egzersiz anlamına geliyor. Spor bilimcilerin, insanların anatomik yapısına ve hareket bilimine uygun egzersizler ararken buldukları bir spor ekipmanı olan kinesis doğru duruş, nefes teknikleri ve kişiye uygun egzersizlerin verilmesi temeline dayanıyor. Kinesis duvarı adında bor duvardan ve dört farklı açıda çalışan bir mekanizmadan oluşan bu sistemde alfa, beta, gamma ve delta olarak adlandırılan kablolar aracılığıyla kinesis duvarına bağlı bir şekilde hareketli egzersizler yapılıyor. Kinesis’te kaslar ve eklemler en üst seviyede kullanılıyor, bu sayede de zihin ve beden ilişkisi kuruluyor.
EVDE DE YAPMAK MÜMKÜN
Kinesis’in esneklik, kuvvet, denge gibi hareketi sağlayan üç temel unsuru beraber çalıştıran dünyadaki tek egzersiz türü. Kişinin postürel bir analiz yapıldıktan sonra durumuna göre binin üzerinde değişik egzersiz ve çok farklı antrenman sistemleriyle çalışıyor. Bu, kişinin alt yapısına, kişisel özelliklerine ve amacına göre şekillendiriliyor. Kinesis, spor salonlarında yapılabildiği gibi bir lastik kullanılarak veya kendi vücut ağırlığınızla evde de uygulanabiliyor.
Hareketli egzersiz türlerinin hayatımıza girmesinin ardından tanıştığımız kinesisle vücudun tamamı çalıştırılabiliyor. Kinesis bu yönüyle kişiye özel bir egzersiz türü olarak da nitelendiriliyor. Analizler sonucunda kişilerin rahatsızlıklarının belirlenerek bunları kinesis yoluyla giderilebiliyor. ‘Örneğin kişinin esnekliği zayıfsa esnemeye, kilo problemi varsa kilo vermeye, kuvvet kazanması gerekiyorsa kuvvete veya postüral omurgayla ilgili bir problemi varsa buna yönelik izlenecek antrenmanla bir program yapılıyor. Çünkü kinesisin amacı kişinin günlük hayatta yaptığı hareketleri daha güvenli ve sağlıklı bir şekilde yapmasını sağlayarak hayat kalitesini artırmaktır.’

Sharon Stone ve Madonna da yapıyor…
Önümüzdeki yıllarda dünyada adını daha sık duyacağımız bir egzersiz türü olan kinesis, insanın kendini özel hissettiği, dış dünyayla bağlantılarının koptuğu ve kendisine vakit ayırıp kısa sürede en iyi sonuçları alabileceği bir egzersiz olarak nitelendiriliyor. Dünyada 2000’li yılların başında ortaya çıkan Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’da birçok kişi tarafından yapılmaya başlanan kinesis’in, spor salonlarının yanı sıra bir de ‘home model’ denilen ev modeli de bulunuyor. Öyle ki Avrupa’da birçok kişinin evinde hatta yatak odasında küçük kinesis stüdyoları bile bulunuyor. Kinesis’i sanat, spor ve iş dünyasından birçok kişi yapıyor. Dünyada Madonna, Sharon Stone, Hugh Grant gibi ünlü isimlerin yanı sıra İtalya ve İngiltere’de Milan, Juventus ve Liverpool gibi ünlü spor kulüplerinde oynayan futbolcular da kinesis’i tercih ediyor.

FANTEZİNİN FARKLI BOYUTU: DERİ

Deri, kumaş olarak akla pek gelmese de, giysi ve aksesuar tasarımında vazgeçilmez bir malzemedir. Gerek ayakkabı, kemer çanta, gerekse iç gıcıklayan fetiş iç çamaşırı olarak karşımıza çıkar.
Bu sezon renk paletinin bol olduğu deri ceket ve deri elbise modelleri, son derece neşeli ve çok yönlü kullanılabilir özelliklere sahip. 2011 deri moda trendi ile deri artık karanlık tasarımlarının yerine son derece devrimci bir karakter sergiliyor.
Dolabımıza yeni katılan parçalardan biri de deriler bu kış. Yazın başlayan bu trend kışında bir hayli ilgi gördü. Siyah deri her ne kadar revaçta olsa da, renkli derileri de göz ardı etmemek lazım. Uygun fiyata suni deri kıyafetler bulup bu trendi en ucuz yoldan yakalamakta mümkün. Tally Weijl, Bershka, Zara, Stradivarius gibi markalarda ceketleri, şortları ve elbiseleri bulabilirsiniz.
İçinde bulunduğumuz sezon ve gelecek yeni sezonda deri elbiseler, deri pantolonlar ve taytlar oldukça moda olmuş durumda. Genelde vücuda oturan ve kalıp gibi duran deri elbiseler bu sezon özellikle Balmain tarafından çok işlendi.
Alexander Wang'ın  2010 Kolleksiyonundan olan bu siyah elbise modelinin yaka kısmı %100  kuzu derisinden yapılmış olup astarı ipek ve spandex karışımı gövde kısmı ise naylon ve yine spandex karışımıdır.
Levi's Vintage 1930's koleksiyonundan 1930's deri ceket modeli (LVCL-WO1). Satış fiyatı  $895 dan $582 indirilmiş ama bence orijinal deri olmasını da göz önünde bulunduracak olursak, bence bu fiyata değer.

Deri mobilya ve giysilerinizin bakımı için pratik bilgiler. 
1.           Deri giysilerin biçimlerini muhafaza edebilmek için, onları daima geniş ya da enli askılara asınız. Ayakkabılar için ayakkabı tutucuları kullanın ve boş el çantalarına bez doldurun. Böylece şekillerini korurlar.
2.           Deri eşyaları hiçbir zaman plastik ya da hava geçirmeyen kılıflarda saklamayın. Bu, derinin kurumasına yol açar.
3.           Islak veya nemli derinin doğal olarak ve herhangi bir ısı kaynağından uzakta kurumasına izin verin. Derinin esnekliğini yeniden elde edebilmek için bir şekil verici kullanabilirsiniz. Süetin görünümünü yeniden elde etmek amacıyla ise, onu bir havluyla fırçalayabilirsiniz.
4.           Kış mevsiminde, giysilerden ve ayakkabılardan tuz kalıntılarını süratle uzaklaştırın. Bu maksatla temiz su ve sünger kullanın. Sonra yukarıda belirtilen, ıslak veya nemli deriye yönelik işlemi uygulayın.
5.           Çok nemli ve kuru ortamlardan ve dolaysız güneş ışığından kaçının.
6.           Balmumu, silikonlu ürünler veya giysilerin solunum özelliğini yok eden başka deri preparatları kullanmayın.
7.           Kırışıklıklar askıda giderilmelidir. Eğer ütüleme gerekliyse, ütüyü yapay ipek ayarına getirin, ağır ve kahverengi ambalaj kağıdını alıp, giysinin doğru tarafına ütü bezi olarak bastırın. Hızlı davranın ki, aşırı ısınma ve kabuklanma meydana gelmesin.
8.           Giysinizi kullanırken parfüm veya saç spreyleri püskürtmeyin. Raptiye, yapışkan bantlar veya etiketler kullanmayın. Ense hizasında şal kullanarak, saçlarınızı ve beden yağını yakadan uzak tutabilirsiniz.
9.           Kenarlar, çok az kauçuk yapıştırıcıyla sabitlenebilir. En iyi sonuçlar için bir deri bakım uzmanına başvurun.
10.      Evde kullanılmak üzere tasarlanan tüm ürünler, giysinin önemsiz bir kısmı üzerinde test edilmelidir.
11.      Deri giysilerinizi çamaşır makinesine atmak yerine kuru temizlemeye verin.
12.      Derinin üzerine yağ, çay, kahve gibi bir sıvı döküldüyse kuru bir bezle silmek yeter.
Mürekkep, boya gibi zorlu lekeler ise kuru temizlemecinin işi. Rengi biraz açılabilir yalnız.
13.      Islak deri ceketi saç kurutma makinesiyle kurutmak ya da kalorifer peteğinin üzerine koymak yerine güzelce asın, kendi haline bırakın.
14.      Deri mobilyalarınızı da direkt ısı kaynaklarından uzakta tutun.
15.      Deri ceket mevsimi geçince askıya asıp kaldırın, katlayıp buruşturmayın.  Ceplerindekileri bile boşaltın. Çantalarınızı, çizmelerinizi bile güzelce, içlerine gazete doldurarak saklayın.  Kıvrılıp bükülürlerse öyle kalıverirler.


Osmanlı'da Moda

Malumunuz “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ile beraber tarihimizin gizemli dehlizlerinde yolculuk yapmaya başladık. Saray ve harem entrikaları, savaş taktikleri, şehzade eğitimi, Sultan’ın yatak odası gibi pek çok konuda bilgi sahibi olmaya başladık. Her gün bir gazete köşesinde döneme ait yorumlar, diziye ait eleştiriler okuyabilirsiniz. Kısaca “köşesi olan yazıyor” diyebiliriz.
Hal böyleyken konunun “köşemi” ilgilendiren kısmına ben de parmak basıyorum ve Osmanlı’da moda konusu ele alıyorum.


Osmanlı’ların kullandığı kıyafetler, onların iç dünyalarını yansıtmıştır. Asırlarca Osmanlılar modaya değil, kendilerine has kıyafetlere sadık kalmışlardır. Genç kızlar annelerinin kıyafetlerini, onların yaptıkları gibi zevkle giyerler ve büyükannelerinin mücevherlerini heyecanla takarlardı. Bu onlara bir şey kaybettirmemişti; aksine erkeklerin sade giysileri onlara bir heybet veriyor, kadınlar ise asil ve kibar bir görünüş kazanıyorlardı.
Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra sarayda gelişen, ölen sultanların giysilerini bohçalayarak saklama geleneği, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi işlemelerini 15. yüzyılda kısa bir boşluktan sonra 16. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar kopmadan izlenmesine olanak sağlamaktadır.
Osmanlı sultanları giyim-kuşama önem vermişler, lüks kumaşlardan dikilmiş kaftanlar giymişler. Sultanların kalite arayışları dokumacılığın gelişmesinde önemli bir yer tutmuştur. Saray kıyafetleri ve mefruşat için kullanılan kumaşlar saray bünyesindeki atölyelerde hassa nakkaşları tarafından hazırlanan desenlere göre dokunurdu. Bu atölyeler yeterli olmadığı zamansa İstanbul ve Bursa'daki diğer atölyelere sipariş verilirdi. İpekliler devlet tarafından kontrol altında tutulur, çözgü tellerinin sayısından boyasına dek her detayın esaslarına uygunluğuna bakılırdı.

Görkemli giyecekler kemha (brokar), kadife, çatma (bir kadife türü), seraser (altın ve gümüş alaşımlı telle dokunmuş ipekli kumaş), diba, atlas, canfes, tafta, vala, çuha, sof ve şal gibi kumaşlarla oluşturulurdu. Topkapı Sarayı'nın sayıları 1550'yi bulan giyim-kuşam koleksiyonu ölen padişahın üzerinden çıkan ve sahip olduğu diğer giysilerinin saklanmasıyla oluştu. Padişah elbiseleri hazine eşyası sayıldığından Hazine'de saklanırdı. Ölen sultan, hanedan mensubu yüksek rütbeli devlet memuru ve din büyüklerinin eşyalarının türbesine konulması bir gelenekti ve bu türbelerden toplanan giysiler de Saray'daki koleksiyona katılırdı. Osmanlı sarayındaki ipekli ve pamukluların bir bölümünün menşei Hint, İran ve Mısır'dır.
Bu görkemli giysiler, Osmanlı kadınının güçlü karakterine, sabrına ve otoriter kişiliğine ayna tutuyor. Giyinmenin sanat eserine dönüştüğü Osmanlı kadını giysileri, genlerinde aynı karakteri taşıyan günümüzün Türk kadınıyla da özdeşleşiyor. İmparatorluk döneminde giyimiyle hep ön plana çıkan Osmanlı kadını, köyde, şehirde, evde, törende, çarşıda, pazarda, düğünde, davette ve sarayda kendi yarattıkları modayla adeta özdeşleşti.
19'ncu yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan, üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve ''bindallı'' adı verilen elbiseler, gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde, aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar, ceket olarak giyildi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar ile ihtişamlı takılar kullanıldı.
Batılaşma modasının etkisiyle birlikte bu geleneksel giysiler yerini, ''tayyör'' diye tanımlanan uzun etek ve ceketten oluşan giysilere bıraktı. Taşlı, süslemeli keplerin, kalpakların yerini ''fötr'' diye tabir edilen şapkalar aldı. Giysilerdeki batılılaşma modası, ayakkabı modellerine de yansıdı.
Osmanlı’ların kullandığı kıyafetler, onların iç dünyalarını yansıtmıştır. Asırlarca Osmanlılar modaya değil, kendilerine has kıyafetlere sadık kalmışlardır. Genç kızlar annelerinin kıyafetlerini, onların yaptıkları gibi zevkle giyerler ve büyükannelerinin mücevherlerini heyecanla takarlardı. Bu onlara bir şey kaybettirmemişti; aksine erkeklerin sade giysileri onlara bir heybet veriyor, kadınlar ise asil ve kibar bir görünüş kazanıyorlardı.

Cemil İpekçi'nin Osmanlı defilesi İsviçre'nin Zürih kentinde Avrupalılardan büyük ilgi gördü. Osmanlı çizgilerinin hakim olduğu kıyafetler, Zürih kentinde Kongresshaus'u dolduran binlerce izleyicinin büyük beğenisini topladı. Cemil İpekçi, ülkemizin, kültür ve tarihinin tanıtımı için İsviçre'de çıkarma yaptı.
Kitapla arası iyi olan herkesin farkında olduğu bir konu var; Osmanlı modası! Girdiğiniz çoğu kitapçıda, sahafta, marketin kitap reyonunda mutlaka Osmanlı ve Türk tarihini konu alan roman, deneme ya da araştırma kitabına rastlayabilirsiniz. Son zamanlarda oldukça popüler olan televizyon dizisi Muhteşem Yüzyıl'ın etkisi midir, yoksa son beş yıldır ülkemizde birçok medya kanalından kitlelere yansıtılan Osmanlı havası mıdır bilinmez, ama bir gerçek var ki, hepimiz son zamanlarda birer tarihçi, araştırmacı olduk.

12. yüzyıl ortaçağ Avrupa'sında, kibar çevrelerde kadınlarla erkekler arasında fazla bir fark yoktu. Kadınlar ve erkekler uzun boylu, etekli elbiseler giyerlerdi. 13. yüzyılda haçlı seferleriyle beraber, Doğu'dan Avrupa'ya düğme getirildi. O zamanlar için büyük bir yenilik olan düğme, aslında çok uzun zamandan beri Doğu'da kullanılıyordu. Düğmenin Avrupa'ya gelmesi, terzilere büyük kolaylık sağladı. Çünkü düğmeler sayesinde elbiselerin artık baştan geçecek kadar geniş olması gerekmiyordu.


Saray’da Moda
16. yüzyılda Osmanlı sarayına girmekle şereflenen F. Moryson, Türk kıyafetleri hakkında şöyle yazar:  “Erkekler saçlarını tıraş edip, tepede bir tutam saç bırakırlar. Bıyık ve sakal uzatırlar. Tıraşlı başlarını kırmızı bir takke ile örtüp, bunun üzerine, yuvarlak bir küre biçiminde ince, beyaz ketenden bir bez sararlar ki buna Türkçe tülbent veya tsalma (salma) denir. Osmanlı erkeklerinin giysileri dizlere kadar uzun bir entari ve üzerine daha kısa kolluk, etekleri baldırlarına kadar inen bir üstlükten ibaretti. Bellerine iki–üç kez dolanan kuşakları ketenden, deri üzeri taşlı kemerler de takarlar. Şalvar ve çorapları şayaktandır. Çorapları dizbağsız, gömlekleri, şalvarların üzerine düşer.... Giysileri, en güzel kumaştan ve sade kesimlidir. Avrupalı’ların, bunun tam tersi olan modalarıyla alay ederler.”