Çarşamba, Mart 9

Osmanlı'da Moda

Malumunuz “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ile beraber tarihimizin gizemli dehlizlerinde yolculuk yapmaya başladık. Saray ve harem entrikaları, savaş taktikleri, şehzade eğitimi, Sultan’ın yatak odası gibi pek çok konuda bilgi sahibi olmaya başladık. Her gün bir gazete köşesinde döneme ait yorumlar, diziye ait eleştiriler okuyabilirsiniz. Kısaca “köşesi olan yazıyor” diyebiliriz.
Hal böyleyken konunun “köşemi” ilgilendiren kısmına ben de parmak basıyorum ve Osmanlı’da moda konusu ele alıyorum.


Osmanlı’ların kullandığı kıyafetler, onların iç dünyalarını yansıtmıştır. Asırlarca Osmanlılar modaya değil, kendilerine has kıyafetlere sadık kalmışlardır. Genç kızlar annelerinin kıyafetlerini, onların yaptıkları gibi zevkle giyerler ve büyükannelerinin mücevherlerini heyecanla takarlardı. Bu onlara bir şey kaybettirmemişti; aksine erkeklerin sade giysileri onlara bir heybet veriyor, kadınlar ise asil ve kibar bir görünüş kazanıyorlardı.
Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra sarayda gelişen, ölen sultanların giysilerini bohçalayarak saklama geleneği, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi işlemelerini 15. yüzyılda kısa bir boşluktan sonra 16. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar kopmadan izlenmesine olanak sağlamaktadır.
Osmanlı sultanları giyim-kuşama önem vermişler, lüks kumaşlardan dikilmiş kaftanlar giymişler. Sultanların kalite arayışları dokumacılığın gelişmesinde önemli bir yer tutmuştur. Saray kıyafetleri ve mefruşat için kullanılan kumaşlar saray bünyesindeki atölyelerde hassa nakkaşları tarafından hazırlanan desenlere göre dokunurdu. Bu atölyeler yeterli olmadığı zamansa İstanbul ve Bursa'daki diğer atölyelere sipariş verilirdi. İpekliler devlet tarafından kontrol altında tutulur, çözgü tellerinin sayısından boyasına dek her detayın esaslarına uygunluğuna bakılırdı.

Görkemli giyecekler kemha (brokar), kadife, çatma (bir kadife türü), seraser (altın ve gümüş alaşımlı telle dokunmuş ipekli kumaş), diba, atlas, canfes, tafta, vala, çuha, sof ve şal gibi kumaşlarla oluşturulurdu. Topkapı Sarayı'nın sayıları 1550'yi bulan giyim-kuşam koleksiyonu ölen padişahın üzerinden çıkan ve sahip olduğu diğer giysilerinin saklanmasıyla oluştu. Padişah elbiseleri hazine eşyası sayıldığından Hazine'de saklanırdı. Ölen sultan, hanedan mensubu yüksek rütbeli devlet memuru ve din büyüklerinin eşyalarının türbesine konulması bir gelenekti ve bu türbelerden toplanan giysiler de Saray'daki koleksiyona katılırdı. Osmanlı sarayındaki ipekli ve pamukluların bir bölümünün menşei Hint, İran ve Mısır'dır.
Bu görkemli giysiler, Osmanlı kadınının güçlü karakterine, sabrına ve otoriter kişiliğine ayna tutuyor. Giyinmenin sanat eserine dönüştüğü Osmanlı kadını giysileri, genlerinde aynı karakteri taşıyan günümüzün Türk kadınıyla da özdeşleşiyor. İmparatorluk döneminde giyimiyle hep ön plana çıkan Osmanlı kadını, köyde, şehirde, evde, törende, çarşıda, pazarda, düğünde, davette ve sarayda kendi yarattıkları modayla adeta özdeşleşti.
19'ncu yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan, üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve ''bindallı'' adı verilen elbiseler, gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde, aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar, ceket olarak giyildi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar ile ihtişamlı takılar kullanıldı.
Batılaşma modasının etkisiyle birlikte bu geleneksel giysiler yerini, ''tayyör'' diye tanımlanan uzun etek ve ceketten oluşan giysilere bıraktı. Taşlı, süslemeli keplerin, kalpakların yerini ''fötr'' diye tabir edilen şapkalar aldı. Giysilerdeki batılılaşma modası, ayakkabı modellerine de yansıdı.
Osmanlı’ların kullandığı kıyafetler, onların iç dünyalarını yansıtmıştır. Asırlarca Osmanlılar modaya değil, kendilerine has kıyafetlere sadık kalmışlardır. Genç kızlar annelerinin kıyafetlerini, onların yaptıkları gibi zevkle giyerler ve büyükannelerinin mücevherlerini heyecanla takarlardı. Bu onlara bir şey kaybettirmemişti; aksine erkeklerin sade giysileri onlara bir heybet veriyor, kadınlar ise asil ve kibar bir görünüş kazanıyorlardı.

Cemil İpekçi'nin Osmanlı defilesi İsviçre'nin Zürih kentinde Avrupalılardan büyük ilgi gördü. Osmanlı çizgilerinin hakim olduğu kıyafetler, Zürih kentinde Kongresshaus'u dolduran binlerce izleyicinin büyük beğenisini topladı. Cemil İpekçi, ülkemizin, kültür ve tarihinin tanıtımı için İsviçre'de çıkarma yaptı.
Kitapla arası iyi olan herkesin farkında olduğu bir konu var; Osmanlı modası! Girdiğiniz çoğu kitapçıda, sahafta, marketin kitap reyonunda mutlaka Osmanlı ve Türk tarihini konu alan roman, deneme ya da araştırma kitabına rastlayabilirsiniz. Son zamanlarda oldukça popüler olan televizyon dizisi Muhteşem Yüzyıl'ın etkisi midir, yoksa son beş yıldır ülkemizde birçok medya kanalından kitlelere yansıtılan Osmanlı havası mıdır bilinmez, ama bir gerçek var ki, hepimiz son zamanlarda birer tarihçi, araştırmacı olduk.

12. yüzyıl ortaçağ Avrupa'sında, kibar çevrelerde kadınlarla erkekler arasında fazla bir fark yoktu. Kadınlar ve erkekler uzun boylu, etekli elbiseler giyerlerdi. 13. yüzyılda haçlı seferleriyle beraber, Doğu'dan Avrupa'ya düğme getirildi. O zamanlar için büyük bir yenilik olan düğme, aslında çok uzun zamandan beri Doğu'da kullanılıyordu. Düğmenin Avrupa'ya gelmesi, terzilere büyük kolaylık sağladı. Çünkü düğmeler sayesinde elbiselerin artık baştan geçecek kadar geniş olması gerekmiyordu.


Saray’da Moda
16. yüzyılda Osmanlı sarayına girmekle şereflenen F. Moryson, Türk kıyafetleri hakkında şöyle yazar:  “Erkekler saçlarını tıraş edip, tepede bir tutam saç bırakırlar. Bıyık ve sakal uzatırlar. Tıraşlı başlarını kırmızı bir takke ile örtüp, bunun üzerine, yuvarlak bir küre biçiminde ince, beyaz ketenden bir bez sararlar ki buna Türkçe tülbent veya tsalma (salma) denir. Osmanlı erkeklerinin giysileri dizlere kadar uzun bir entari ve üzerine daha kısa kolluk, etekleri baldırlarına kadar inen bir üstlükten ibaretti. Bellerine iki–üç kez dolanan kuşakları ketenden, deri üzeri taşlı kemerler de takarlar. Şalvar ve çorapları şayaktandır. Çorapları dizbağsız, gömlekleri, şalvarların üzerine düşer.... Giysileri, en güzel kumaştan ve sade kesimlidir. Avrupalı’ların, bunun tam tersi olan modalarıyla alay ederler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder