Yaz mevsiminin en güzel zamanında doğmuşum...
15 Haziran..
Söylerken bile içi ısınıyor insanın.
Ağaçların tamamen yeşerdiği, yaz meyvelerinin sepetleri doldurduğu, karpuz kabuğunun denize düştüğü zamanda doğmuşum ben.
Güneşe çıkamam, alerjim var.
Denize çok giremem, hidrofobik miyim neyim? (anneme sordum bilinen bir sebebi yok)
Ama sıcağı çok seviyorum. Güneşin verdiği ısıyı hiç bir şeye değişmem.
Dedim ya Haziran çocuğuyum ben, yani Yaz çocuğu.
Şimdi yaz bitti ben de bittim..
Ölü sezonum bu benim.
Verimsiz, içe dönük, düşük suratlı, tatsız, tuzsuz..
Pek çekilmem yani.
Ama içimi ısıtan, modumu yükselten güzel kışlık olaylarda yok değil hani.
Mesela;
Sokakta yürürken kestanecinin tezgahından gelen mis gibi köz kestane kokusu.
Islak ve soğuk yağmurlu günlerde; yumuşacık battaniyenin altında siyah beyaz bir film, dumanı üstünde bir kahve ile beraber.. bir de yanında başını omuzuna yaslayabileceğin sevdim varsa... değme keyfime..
Soğuk da olsa yağmurda yürümek ve az da olsa toprak kokusunu hissetmek.
Buğulu cama kalp çizmek :)
Burnum buz tutarak eve girdiğimde hazır bekleyen bir anne çorbası.. Hele bir de tarhana olursa, o keyiftir öyle..
Çocukların, şehre az da olsa, kar yağdığı zaman sokaklarda yükselen kahkahaları..
Yeni yağmış kara ilk bastığım an..
Yumoş sabahlık ve pofuduk çoraplarımın verdiği sıcak huzur..
Şöminenin karşısında dostlarla içilen keyifli bir kırmızı şarap..
Ve tabiki bahçe yapılan mangal keyfi. Bunu yazın da yapabildiğimizi ben de biliyorum, ama Kışın, kar yağarken, benim bahçemde bu başka bir keyif oluyor.
Tabiki sizlere keyif veren daha çok şey olabilir.
Bunlar benimkiler.
Siz de yorum atarak sizinkileri paylaşabilirsiniz.










Hiç yorum yok:
Yorum Gönder