Bugün ki yastık altı hikayemiz Doğan Cüceloğlu'ndan.
Osgood'un araştırma asistanlığını yapıyorum.
Aynı odada John ve Gary adında iki asistan daha var.
Bir cumartesi günü ofise
gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm.
Gary oğlunu getirmişti.
Herkes kendi işini yapıyordu.
Ben de masama oturdum. Çalışmaya
başladım.
Odada oldukça alçak meşin bir koltuk
vardı, fark ettiğimde çocuk ona çıkmaya çalışıyordu.
Bir bacağını atıyor, tutunuyor ama bir
türlü koltuğa çıkamıyordu.
Çocuk bunu dört beş kez denedi. Baba
bir yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç
ilgilenmiyordu, tamamı ile kendi işiyle meşguldü.
Çocuk yine deneyip çıkamayınca yerimden
kalktım. Çocuğun koltuk altlarından tuttum. ''Hoppa!'' dedim ve onu meşin
koltuğun üstüne bıraktım. Çocuk hiç beklemiyordu.
Önce şaşaladı.
Sonra koltuğun üstünde öyle kalakaldı.
O zaman bilmiyordum.
Ama şimdi biliyorum.
Benim anlam çerçevem içinde o küçük
çocuk benim yeğenimdi.
Ben de onun amcası.
İçinde büyüdüğüm kasabanın anlam
çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle tanımlamıştı.
Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve
amcası olarak ona yardım etmek bana düşerdi. Çünkü babası Gary ve amcası John
bir şey yapmaya pek niyetli gözükmüyordu!
Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu
içinde gülümseyerek Gary'e baktım.
“Neden yaptın?” diye sordu.
Vazifesini yapmış bir amcanın rahatlığı
içinde,
“Çıkmaya çalışıyordu” dedim.
Gary “Ben de biliyordum çıkmaya
çalıştığını. Sen niye yaptın?” diye üsteledi.
Şaşırdım ve sinirlendim.
İçimden “Bu Amerikalılara iyilik
yaramıyor” diye düşündüm”
Ama merak etmekten de kendimi
alamıyorum.
Sonra sordu “Sen ne yaptığının farkında
mısın?”
İçimden yine sinirlendim.
İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl
asistanlık yapmış, aydın bir insandım. Ne yaptığımın farkında olmayacak biri
değildim.
“Bak” dedi.
“Çocuk koltuğa çıkacağına inanıyordu.
Belki yarım saat. Belki bir saat uğraşacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı.
Öyle ucundan tutmuyordu. Çıkacağına
inanmış biri olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu, bırakmayacaktı.
Deneyecek, deneyecek, en sonunda
çıkacaktı.
Çıkınca dönüp bana bakacaktı.
Ben de ona “çıktın” diyecektim.
Yine uğraşacaktı.
Bir saatte çıktığını belki yirmi
dakikada çıkacaktı.
Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve
belki de beş dakikada çıkar hale gelecekti.
Bu onun bugünkü zaferi olacaktı.
Sen onun zaferini çaldın!''
Öylece bakakaldım.
Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders
olmuştu bana.
Biliyor musunuz?, iki hafta sonra
Gary'e sordum.
Neden sadece “çıktın!” diyecektin?
Neden ''Aferin sana oğlum, alkış alkış''
değil?
Verdiği cevabı hiç unutmayacağım.
“Ben zaferine sadece tanık olurum. Onun
benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için
başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!”
( Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder